28 Aralık 2014 Pazar

Kitap Tavsiyesi : Avuçlarının Arasına Bir Kalp Bıraktım



Herkese Merhaba,



  • Son zamanlarda okuduğum en en akıcı ve merak uyandırıcı bir kitaptan bahsetmek istiyorum size. <Avuçlarının Arasına Bir Kalp Bıraktım> yazar Dani Atkins'in romantik duygusal bir romanı. En son yaptığım D&R alışverişinde sırf kitap kapağını beğendiğim için aldığım bir kitaptı ve açıkçası bu kitabı böylesine beğeneceğimi hiç ama hiç düşünmemiştim. Resmen elimden bırakamadım. Nöbete gitmeden önceki gece birkaç sayfa okuyayım diye elime alıp yarısına kadar okumuştum ve ertesi gün nöbet olduğu ve ertesi geceyi nöbet yüzünden uykusuz geçireceğim düşünüldüğünde artık en azından birkaç saat uyumam gerektiği için mecburen elimden bırakmak zorunda kalmıştım.
  • Ertesi gün nöbette işlerimi hallettikten sonra hazır hasta yokken elime aldım ve 1,5 saat gibi bir sürede kalan yarısını da hızla okudum, bir yandan da nöbetteki arkadaşlarımla ve öğrencilerle konuşuyordum. Hatta onlar da şaşırdı ve şaka bir yana kız kitabı bitirmek üzere diyerek bu kadar hızlı okumamam şaşırdıklarını belli ettiler. Ben de bu kadar hızla okumayı beklemiyordum ama her sayfada acaba ne olacak  nasıl devam ediyor, şimdi ne olacak diye heyecanla bir sonraki sayfayı çevirdim. Uzun zamandır beni bu kadar heyecanlandıran  bir kitap olmamıştı. Mutlaka ama mutlaka okumalısınız.
  • Yazının bundan sonraki kısmı belki biraz spoiler içerebilir, çok fazla değil ama yine de kitapla ilgili bilgi sahibi olmak istemeyenler devam etmeyebilirler. Bu kitap maalesef ki mutsuz sonla bitiyor ve bende " Hayır ya, yine mi mutsuz son?" şeklinde üzüntüye sebep oldu, biliyorsunuz mutsuz sonla biten kitaplardan nefret ediyorum ve bu kitapta da çok ama çok üzüldüm :(
  • Konusu kısaca şöyle: Rachel adlı kızımızın gözünden iki farklı şekilde hayatını okuyoruz. Birinde yaşadığı bir kaza sonrası hayatı çok mutlu, her şeyde başarılı olmuş, bütün sevdikleri yanında. Diğerinde ise aynı kazadan sonra hayatında sevdiği hemen hemen herkes ölmüş ya da ölmek üzere, hayallerini gerçekleştirememiş, yapayalnız ve mutsuz. 
  • Hatta kitabın kapağı da bu şekilde dizayn edilmiş. Kitabı normal bir şekilde tuttuğunuzda elinde şemsiyesi olan yalnız bir kız var, kitabı baş aşağı çevirdiğinizde birbirine bakan bir kız ve bir erkek var, ben bunu kitabı okuduktan sonra fark ettim :(
  • Bu kitabın konusunu ilk okuduğumda olayların böyle iki farklı şekilde gelişmesiyle ilgili hemen birkaç teorim olmuştu ama yazarın kurgusunun yanına bile yaklaşamadım ve bu da beni daha çok heyecanlandırdı. Kesinlikle ustaca ve akıcı bir şekilde kurgulanmış, basit bir anlatımı var ve dediğim gibi elinizden bırakamıyorsunuz. 
  • Şüphesiz ki 2014 yılının en sevdiğim kitabı bu oldu, o kadar güzel, hatta tekrar okusam mı diye düşünmeye başladım, neredeyse kitapla uyumayı düşünücem :)
  • Şu anda bir sonraki kitabım olan Tess Gerritsen'in Karanlığın Ayak İzleri'ne başladım. Takip edenler bilir Tess Gerritsen benim en en en favori criminal tarzdaki roman yazarım ve yazdığı her kitabı mutlaka satın alıp okurum, şu ana kadar bir kitabı hariç hepsi elimde var sanıyorum. İstanbul'a birkaç kez geldi ama başka bir şehirde yaşadığım için maalesef yazarla tanışma fırsatım  olmadı ama nasip olursa bir sonraki gelişinde çalışma günlerimi ayarlayıp bu sefer şeytanın bacağını kırıcam :)
  • Kısacık bir not daha, yaklaşık 2 haftadır diş problemleri yüzünden son derece ağrılı günler geçirdim, ağrılarım bir türlü dinmediği için ev arkadaşım (diş hekimi) dişime ağrı kesici enjeksiyonlar yaparak kısa süreli ağrılarımı hafifletmeye çalışıyordu, sonradan tedavi falan derken şu anda ağzımın içi hem enjeksiyonlar hem tedavi yüzünden yara içinde, yemek yemekte bile zorlanıyorum, hatta tedavide ağzımı o kadar çok açmak zorunda kaldım ki, ağzımın kenarı yırtıldı :) Neyse bu sebepten dolayı yılbaşı kartlarını göndereceğim arkadaşlarımın kartlarını ancak yarın postaya verebilicem, kartlarınız çok çok önceden yazılmıştı ama dediğim gibi postaya planladığım tarihte veremedim maalesef, o yüzden çok ama çok özür diliyorum arkadaşlarımdan.
  • Şimdilik benden bu kadar, bu arada bilenleriniz vardır ben de Postcrossing'e üyeyim ve göndermem gereken kartlar var, şimdi onları yazmaya başlıycam. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, bayyy :)

20 Aralık 2014 Cumartesi

BEN NOJOUD, 10 YAŞINDA BİR DULUM!!!

   

       D&R'da sipariş verirken gözüme çarpmıştı bu kitap. Başlığını görür görmez yanlış mı okuyorumdiye tekrar tekrar okudum başlığı. Bir insan 10 yaşında nasıl dul olabilir ki diye!
Bir çoçuk gelinin dramı bu. 10 yaşında nasıl gelin olunuyorsa artık. İnsan 10 yaşında oyuncak bebekleriyle oynar, salıncakta sallanır, boyama kitaplarıyla uğraşır ama gelin olamaz ya. Bir erkek 10 yaşında bir çocuğu kendine gelin olarak alamaz, bunun adı sadece ve sadece pedofili.
       Olay Yemen'de geçiyor. Nojuod 10 yaşında bi çocuk çöl gibi bir köyde yaşıyorlar ve ailesinin geçim sıkıntısı var. Ablasından büyüğü tecavüze uğruyor, akrabaları bu olayın (sanki tecavüze uğramak ablasının suçuymuş gibi! ) şereflerine leke sürdüğünü söylüyorlar ve Nojoud'un babası ölüm korkusuyla ailesini de alarak köyü terkediyor. Daha büyük bir şehre yerleşiyorlar ama geçim sıkıntısı ve kalabalık aile yüzünden imkanları daha kısıtlı hale geliyor. En sonunda babasının 30lu yaşlarda olan bir arkadaşı Nojoud'a talip oluyor. Babası başlık parası karşılığı 10 yaşındaki daha sokaklarda oynayan kızını kendinden 20 yaş daha büyük bir adama satıyor, sanki bir eşyaymış gibi. Bir de damattan söz alıyor babası, kızı henüz ergenlik dönemine girmediğinden damat; evlendikleri zaman kızı ergenliğe girinceye kadar Nojoud'a el sürmeyecek.
       Ama malesef Nojoud ilk gece tecavüze uğruyor ve her akşam aynı işkenceye maruz kalıyor, üzerine kaynanası ve kocası tarafından dövülmeye başlıyor. Hele o ilk gece o adamın elinden kaçmaya çalışırken yaşadıklarını anlattığı bölümler.. Allah'ım mide bulandırıcı. Bizimde kardeşlerimiz, çocuklarımız var, onların başına aynı şeyin gelebileceğini bir düşünsenize, bu nasıl bir canavarlıktır...
       Birgün yaşadıklarına daha fazla dayanamayan Nojoud kaçıp adliyeye gidiyor ben boşanmak istiyorum diye. Ünlü bir kadın avukat davayı alıyor ve Nojoud özgürlüğüne kavuşuyor.
       Her şey mutlu sonla bitiyor gibi böyle yazınca ama ben bir mutlu son göremiyorum. Bu çocuk yaşadığı bu travmayı nasıl atlatır aklım almıyor. Bir erkeğin şereften söz ederken bir çocuğa o benim karım diyerek tecavüz etmesini aklım almıyor. İnsanoğlunun nasıl bu kadar dibe vurabileceğini aklım almıyor. Bir ülkede kimsenin bu daha çocuk siz ne yapıyorsunuz dememesini aklım almıyor. Hepsinin mi akılları zihinleri körelmiş? İslamiyetle yönetildiğini iddia eden bir ülkede yapılanları neyle açıklayabildiklerini algılayamıyorum.
       Yaklaşık 2 yıl önce adli muayene için 2 kız çocuğu getirmişlerdi. Biri 5 biri 7 yaşında iki kız kardeş. Anneleri hayat kadını, babaları serserinin teki, defalarca suça karışmış biri. Annesi çocuklarını alıp dayısına ziyarete gidiyor ve orada kaldıkları dönemde dayı! denilen hayvan herif büyük kız kardeşe daha 7 yaşındaki bir çocuğa cinsel tacizde bulunuyor, küçük kardeş olanları gördüğünde ise eğer gördüklerini birine anlatırsa herkesi öldüreceğine dair tehditler alıyor dayı tarafından. Ben bu çocukları muayene etmek zorunda kaldım, onlara ne yapıldığını sorduğumda o küçücük vücutlardan "beni öpmeye çalıştı buramdan" gibi böylesine korkunç cümleler çıktıkça dumura uğramıştım. Daha başlarına ne geldiğini algılamıyorlardı bile, anlatıyorlardı sadece. Birbirlerinin ellerini bırakmıyorlardı, ayrı ayrı muayene olmayı kabul etmemişlerdi, ağlamaya başladılar. Sanki ayrılırsalar yeniden aynı şeyleri yaşayacaklar korkusuyla birbirlerinden ayrılmayarak destek oluyorlardı birbirlerine..
       Kitabı okuyunca aklıma bu iki kardeş geldi. Nojoud bu iki kardeşin yaşadığından çok daha kötülerine maruz kaldı, Ben sadece duyduğumda bile günlerce yemek yiyemez hale gelmişken, bir çocuğun böylesine korkunç şeyleri yaşayıp hayata devam edebiliyor olması gerçekten çok cesurca.
       Kadın olmak zor, kız çocuk olmak zor..Hayvanlarda bile bir erkek aslan henüz küçük olduğunu bildiği dişi bir aslana yaklaşmazmış.. Peki bu erkekler insanlıklarını nerede kaybettiler ki hayvanlardan bile daha aşağı seviyelere düştüler...

27 Kasım 2014 Perşembe

Bloglovin'e Alternatif


  • Bir süredir blogla vakit geçirmeyince, bloglovinin kapandığını da haliyle bugün öğrenmiş oldum :( çok sinirlendim, hiç bir içerik üretmeyen bir site hangi amaçla kapatılmış olabilir ki? Peki ya takip ederim diye eklediğim ama sitenin ismini aklımda tutamadığım onca site ne olacak. Şimdi onları nerden bulup izleyeceğim. Aklıma gelenler ayrı ama gelmeyen bi dünya var malesef.
  • Haliyle bloglovine alternatif site arayışına girdim.Karşıma çıkanlar arasında Feedly en kullanışlı olanı bana göre. Hatta üye olup beğendiğim siteleri eklemeye başladım bile. Yalnız anladığım kadarıyla bloglovindeki gibi bloggerdaki siteleri Feedly'ye aktaramıyoruz, hepsini tek tek elle girmek zorunda kalıyorum, dolayısıyla biraz yavaş ilerliyor ya da en azından varsa bir yolu ben henüz bilmiyorum.
  • Bloglovinin yakın zamanda açılmasnı ümit etsemde benim ülkemde umut etmek çok mantıklı bir davranış olmadığından ben yine de böyle bir önlem aldım. Siz bloglovin kapandığında ne yaptınız, nasıl bir önlem aldınız. Paylaşmakta fayda var çünkü şu dönemde herkesin bir arayış içinde olduğunu düşünüyorum.
  • Feedly nedir ondan bahsedeyim kısaca. Kullanımı bloglovin kadar kolay.Feedly 'nin kendi sitesine girip önünüze gelen sayfadan ister twitter ister facebook ister gmail yoluyla giriş yapıyorsunuz. Ben mail yoluyla giriş yaptım. Sonra sağ üstte search motoruna takip etmek istediğiniz siteyi yazıp enter tuşuna basıyorsunuz. Gelen sayfadan yeşil renkli feedly butonuna bastığınızda o siteyi feedly yoluyla takip etmeye başlıyorsunuz artık. Sol sütunda takip ettiğiniz siteleri kategorize edebilirsiniz. Ben <journal<book<food< şeklinde birkaç basit kategori oluşturup düzenlemeye başladım. Aşağıdaki birkaç foto ile söylediklerimin daha kolay anlaşılacağını düşünüyorum


Feedly'ye giriş,Google'dan Feedly yazıp gelen ilk sekmeye tıklıyoruz. Gelen sayfadan "start reading" e tıklıyoruz.
Önünüze bu sayfa gelmiş olmalı. Sağ üst köşedeki "log in " butonuna tıklıyoruz.
Hangi seçenekle takip edeceğinize karar vereceksiniz.Ben ilk seçenek olan " continue with google " sekmesini kullandım ve mail adresimle Feedly'ye giriş yaptım.


Bu benim Feedly sayfam. İlk giriş yaptığınızda sayfa boş oluyor, ben birkaç site eklediğim için benimki dolu gözüküyor.  Sağ üstte "search " butonu var. Oraya izlemek istediğiniz istenin adresini yazıyorsunuz, ya da kopyalayıp yapıştırın size kalmış. Enter tuşuna basmadan önce birkaç seçenek çıkıyor önünüze. Aşağıda ben kendi adresimi yazdığımda nasıl olduğunu göstermeye çalıştım.
İlk çıkan seçeneğe yani okuyucu ya da girilen post sayısının en çok olduğu hangisiyse onun üzerine gelip sağ üstte görünen yeşil "feedly" butonuna tıkladığınız zaman soldaki sütunda size hangi başlık altında bu sitei izlemek istediğinizi soruyor. Dediğim gibi ben birkaç kategori oluşturup ona göre izlemek istediğim bloglara düzenleme yaptım. 
Umarım size biraz fikir verebilmişimdir. Ülkemizdeki bu saçmalıkların bitmeyeceğini düşünürsek birgün Feedly'de kapanabilir diye en güzeli takip ettiğimiz blogları bir deftere yazmak galiba. Söz uçar yazı kalır..
Son olarak yan tarafa beni Feedly'den takip edebilmeniz için bir sekme koyuyorum, ya da bu linke tıklayarak da ulaşabilirsiniz.
Aslında yeni post bir kitap ile ilgili olacaktı ama bloglovin kapanınca bu yazının daha uygun olacağını düşündüm. Şimdilik bu kadar :)
Kendinize iyi bakın..


26 Kasım 2014 Çarşamba

Siz Bu Yazıyı Okurken..



  •        Şu anda battaniyeme sarılmış, kucağımda pc, sütümü içiyorum. Aslında pek süt içen biri değilim, aslında hiç değilim :) oldum olası sütle aram iyi değil, yani pek aklıma gelmez süt içmek ama bu benim eksikliğim gerçekten de ve şu sıralar daha sağlıklı bir hayat yaşama planları yaparken süt içmeyi de listeme ekledim, umuyorum ki devam edebilirim. 
  •        Ben aslında çay ve kahve insanıyım, daha çok çay hele de içine bir dilim limon attın mı en keyiflisi.. İkisini de şekersiz asla içemem, pek çok insan şekerin çay ve kahvenin tadını bozduğunu iddia etse de ben tam tersini savunanlardanım. Şekersiz çay mı? öggghhh..
  •        Bu arada ne diyorduk.. Siz bu yazıyı okurken ben ne yapıyordum ondan bahsediyorduk. Az önce Gordon Ramsey usulü çırpılmış yumurta yapıp afiyetle yedim. Yeni bir tarif buldum mu mutlaka denemem lazım, en çok keyif aldığım şeylerden biri de bu, daha önce tatmadığım bir lezzeti tatma fırsatı bulmak, hele de o tarifi ben yapıyorsam değmeyin keyfime. Bazen yanlış meslek seçtiğimi düşünmüyor değilim :( Belki bir gün ileride kendi mutfağım olur ve müşterilerime yeni tatlar sunma şansı yakalarım..
  •        Bu çırpılmış yumurta daha önce yediklerinizden çok farklı ve tadı gerçekten ama gerçekten müthiş. Az önce karnımı tıka basa bununla doyurdum ve her bir lokmadan keyif aldım çünkü, ordan biliyorum. Nasıl yapılıyor derseniz ben de yeni öğrendim. Nöbet sonrası yatağımda oturmuş yeni blogları keşfediyordum ki Gurme Mutfak Hikayeleri adındaki bu harika blogla tanıştım. Bir yemek blogunda benim aradığım şey sunum ama en önemlisi yeni tarifler denemiş mi yoksa hep bildiğimiz tatları mı pişirmiş ona bakarım ben. Eğer farklı tatlar farklı ülkelerin tariflerini denemişse mutlaka bir şans veririm o bloga. Bu blogda da hangi tarifleri var diye bakınırken bahsettiğim bu çırpılmış yumurta tarifini buldum ve hazır elimde malzemeler varken ve de çok acıkmışken kalkıp bir hızla denedim hemen tarifi ama öncesinde Gordon Ramsey amcamızın bu tarifi kendi eliyle yaptığı bir video izledim.  O da şu : 

  •        Bir başka çırpılmış yumurta tarifi de Özge'nin Oltası blogundan. Ehh artık bu kadar tariften sonra siz de kendi yumurtanızı yapabilirsiniz sanıyorum,, Yeni bir tat araıyorsanız mutlaka ama mutlaka deneyin..
  •        Bunun dışında yarın nöbetim yok ve ne yapsam derken yarın semt pazarı olduğunu hatırladım ve sebze açısından bomboş olan dolabımı kışlık sebzelerle doldurmak için kahvaltıdan sonra pazara gitmeye karar verdim. Ne zamandır ıspanak yemeği, kapuska, lahana dolması, karnıbahar graten yemedim yaww, özledim çok :))
  •        Az önce üzülerek öğrenmiş bulunuyorum ki yeni keşfettiğim Witches of East End dizisi 2. sezonun sonunda yayından kaldırılmış ve ben bunu 2. sezonun son bölümünü az önce izledikten sonra 3. sezon ne zaman başlayacak diye araştırırken öğrendim. Merlin'den sonra keyifle izlediğim bence çok başarılı bir fantastik diziydi ama malesef her güzel şey gibi bu da çabucak sona erdi :( Bu diziyle de tanışmama çok sevdiğim blogger arkadaşım- arkadaşım diyorum ama aslında hiç tanışmıyoruz ve blogunu ve diğer sosyal medya hesaplarını sürekli olaral takip etsemde, hatta kendi bloguma uğramadığım zamanlarda bile düzenli olarak onun blogunu takip ederim, blog üzerinden bile çok fazla yazışmamız olmadı, ama bazı insanları tanımasanız da seversiniz ve sanki daha önce bir yerlerde bir tanışıklığınız varmış gibi hissedersinizya, sevgili Sycorox hakkında ben de öyle hissediyorum- bu yüzden ona arkadaşım demeyi kendimce uygun görüyorum :) Bu diizyle de onun blogunda bir yazı sonrası tanışmıştım, malesef ki kısa sürdü :((
  • Dizinin konusu ne ki acaba derseniz ;
       Melissa de la Cruz'un aynı isimli romanından uyarlanan Witches of East End, iki kız çocuğu annesi olan cadı Joanna Beauchamp'ın kızları Freya ve Ingrid'e gerçek kimliklerini yani son derece gizli ve ölümsüz birer cadı olduklarını açıklamak zorunda kalmasıyla gelişen olaylara dayanan fantastik bir uyarlama.

Witches Of East End

Dizide ki favori karakterim herkesinki gibi tabiiki de fotografta en sağdaki 'hala' rolünü oynayan Mädchen Amick .Kendisi inanılmaz doğal ve eğlenceli biir, En çok onun oynadığı sahneleri sevdim diyebillirim.

  •         Şu anda elimde Kürşat Başar'ın Uzun Yaz adlı romanı var, ortalarına geldi henüz, bu aralar her şey üst üste geldiği için pek kitap okuyamıyorum, oysa ki kış dediğin 3 şeyden oluşur, kitap, kahve ve battaniye. Ben bu üçlemenin kitap kısmını es geçip dizi izliyorum onun yerine ama elimde okunmayı bekleyen milyonlarca (abarttım biraz evet) kitap varken bu tembellikten kurtulmam lazım kısa zamanda. Siz neler okuyorsunuz bu arada. Bu kitap bittiğinde ben Gül Sunal'ın elinden çıkan Kemal Sunal'ın hayatını okuycam, heyecanla elimdekini bitirip bu kitabı okumalıyım, malesef elindekini bitirmeden yeni kitaba başlayamayanlardanım :((
  •        Şu anda devam eden iki dizim var takip ettiğim

  1. Elementary
  2. Once Upon A Time
               Yani demem o ki çok fena dizi kıtlığı içindeyim, dizi önerilerinizi memnuniyetle kabul ederim, özellikle fantastik tür de olursa tadından yenmez :))
  •      Takip ettiğim pek çok blogun artık yazmadığını görmek fena halde üzüyor beni ama  ben bile burayı uzun süre boşladığımdan mütevellit kimseye sitem etme hakkına sahip değilim, keşke herkes yeniden yazmaya başlasa, eski günlerde olduğu gibi...
  •        Ben de elimden geldiği kadar sık yazmaya çalışıcam, blog aleminden öğrendiğim çok şey oldu ve çok iyi dostluklar edindim, o yüzden buraya tamamen sırtımı dönemem sanıyorum. Yoğunluktan dolayı çok sevdiğim mektuplaşma işine de vakit ayıramadım. Buralarda yokken mail atarak mektuplaşma istediğinde bulunanlar oldu, elimde hala yazdığım ama bir türlü gönderemediğim mektuplar var, sıra önce onların hakkı diye düşünüyorum, o yüzden kendimi ve işlerimi toparladığım vakit neden olmasın diyorum?
  •        Şimdilik benden bu kadar. Yeni yazılarla görüşmek üzere. Hoşçakalın :)  

15 Kasım 2014 Cumartesi

I am back



Geri dönmeye karar verdim :) gerçi her böyle söylememin ardından bir 3 ay kayboluyorum yine, ama iş-güç çok vaktimi alıyor gerçekten, bakalım ne kadar dayanıcam. Şimdilik bu aralar deli gibi dinlediğim bir videoyu paylaşıp kaçıcam, birkaç gün içinde daha ayrıntılı bir yazı gelecek.

FAUN-KARUNA

Grubun adı Faun, benim bu grupla tanışmam sevgili Sycorox ile oldu ve çok çok sevdim bu grubu. Benim gibi kelt ezgileri çok seviyorsanız bu gruba bayılacaksınız. Ben işten eve her döndüğümde bu  grubun albumünü youtubedan açıp, sonra ne işim varsa onu yapıyorum, arka planda bu grubun müzikleri oluyor hep. Bu aralar obsesif bir şekilde bu gruba kafayı taktım yani :)
Siz Faun'u keşfederken ben de size yani yazı hazırlama olaylarına girişeyim.
görüşmek üzere :))

10 Ağustos 2014 Pazar

HP-TWİLHGT


  • Herkese merhaba, yeni evimden bildiriyorum :) Çok hoşumagiden bir video paylaşarak başlamak istiyorum. Geçenlerde kardeşim izletti bu videoyu.
  • Ben en çok Carlisle'yı beğendim, acaip benzetmişler, öyle değil mi? :)
  • Bir de Bella'nın ağız hareketleri ne kadar benzemiş ve komik olmuş, onu izlerken gülmekten yıkılıyorum  :) 
  • Bu insanların bu videoyu çekmek için ne kadar uğraştıklarını düşünüyorum da resmen film setine hazırlanır gibi hazırlanmışlar, çok eğlenceli :)

  • Uzun zamandır yılan hikayesine dönen taşınma durumum sonunda gerçek oldu. Ne zamandır taşıındım, taşınıcam derken sonunda taşındım ve bu satırları yeni evimin full deniz manzaralı balkonundan yazıyorum :)
  • Şu anda İranlı ev arkadaşımla oturup bir yandan çayımızı içip bir yandan da dedikodu yapıyoruz, o bana eyeliner sürmeyi öğretiyor, evet bu konu da özürlüyüm ve bir türlü beceremiyorum eyeliner çekmeyi, ama pratik yapmak olayın özü, zamanla olacak bu iş zannımca :)

  •  Dün Uyumsuz serisinin son kitabı olan Yandaş'ı okudum ve bitirdim sonunda. Son kitabın çıktığını bile yakınlarda D&R'a gidince farketmiştim ama bu taşınma işleri yüzünden elime kitap almaya vaktim olmamıştı. Şu anda hazır yıllık izindeyken kitap okuma, uyuma ve dizi izleme zamanı benim için. ( Yazının bundan sonrası Uyumsuz serisi ile ilgili küçük bir spoiler içeriyor, kitabı henüz okumamış olanlar bu paragrafın devamını okumayabilirler )  Burdan yazar Veronica Roth'a sesleniyorum, niye bu kitabı mutsuz sonla bitirdin kardeşim ya, tüm seri boyunca Tris ve Tobias ile ilgili gelecek hayalleri yapıp durduk, sonunda bize ne verdin, amacın ne senin, mutsuz bir son yazıp hafızalara mı kazınmak istedin? Seri boyunca herkesle savaşıp galip çıkan Tris'i nasıl böyle yok edersin, bu kadında hiç vicdan yok mu? Sonu mutsuz biten kitaplardan nefret ediyorum. Merlin'i izleyip final bölümünde nasıl kahrolduysam bu kitabın sonunda da öyle oldum, hiç yakışmadı bu final , böyle bitmemeliydi..
  • Bu arada dün instagramda kitapla ilgili paylaşım yaptığımda serinin bir de yan kitabı olduğunu söylediler, kitabın adı Four, sanırım Tobias'la ilgili bir kitap, acaba küçükken yaşadıklarını falan mı anlatıyor bilemiyorum, henüz Türkiye'de piyasaya çıkmamış, bu konuda bilgisi olan varsa, ne zaman çıkacağına dair falan, bi yorum bıraksın please.

  • Dün uzun zamandır takip ettiğim ve bir süredir ara verdiğim The Following dizisinin 2. sezonunun son bölümlerini izledim. Diziyi bilmeyen için seri katillerle dolu güzel bir dizi, Kevin Bacon ve James Purefoy'un oyunculukları muhteşem, ne olursa olsun izlemelisiniz. Her sezonu bomba gibi devam ediyor, benden söylemesi.     
  • Alttaki fotoğraf balkonumdan güneşin doğuşu..
  • Bu aralar yerleşme işleriyle meşgulüm, yeni evimize arkadaşlar gelip gidiyor, onlara yemekler hazırlıyoruz, her gecemiz kalabalık ve kahkahalarla geçiyor, sevdiğin insanlarla bir arada olmak çok güzel, hatta geçenlerde İranlı ev arkadaşım bize geleneksel İran yemeklerinden yaptı, ilk kez iran yemeği yedik, ve damak zevki olarak pek de farklı olmadığımızı gördüm,  değişik kültürleri tanımak her zaman ilgimi çeken bir şey, keyifli vakitler geçiyorum anlayacağınız. Zaten bu sefer  tatilimi balkonda yayılarak kitap okuyup film izleyerek geçirmeyi planlıyorum, bir nevi detoks olacak benim için. Yazın bu sıcak günlerinde tatil başka nasıl geçer ki zaten :) Şimdilik bu kadar, görüşmek üzere :)                               

13 Temmuz 2014 Pazar

Ramazan Geldi, Kendimizi Nadasa Bıraktık.




  • Uzun bir aradan sonra merhaba. Daha önce yazmak istesem de elim bir türlü gitmedi, zaten yoğunluktan da fırsat bulabilirmiydim bilmiyorum. Havalar ısınmaya başlayınca ve işleri de yoluna koyunca yazmak geldi içimden.Zaten malum ramazan ayında bu sıcaklarda insanın hiç bir şey yapası gelmiyor, sizi bilmem ama ben iftara kadar iptal oluyorum resmen, her işimi iftardan sonraya erteliyorum, iftardan sonra da vakit çok kısa olduğundan bu ay neredeyse hiç bir işimi bitiremedim. Zaten nöbetlerde oruç halimizle nasıl nöbet tuttuğumuzu hiç sormayın :( Her şey bir yana sanki çok enerjik bir insanmışım ve bu sıcakta oruç sanki hiç etkilemiyormuş gibi bir de ingilizce kursuna başladım, ingilizceyi anlamak konusunda sıkıntım yok çok şükür ama çoğumuzda olduğu gibi speaking konusunda ben de problem yaşayan bir insanım ve bu durumu geliştirmek için başladım kursa. Kurstan çok memnunum gerçekten, dersi anlatan hocamız da çok tatlı bir bayan ama bu ay gerçekten çok zorlandığım bir gerçek. Umarım ingilizce konusunda artık bir yerlere varabilirim.
  • Bu aralar yapmaktan en çok keyif aldığım şey balkonda sebze fideleri ve tohumlarla vakit geçirmek. Şu anda elimde domates, patlıcan, kırmızı ve yeşil biber, kabak, çilek, avakado, nane, pazı ve yeşil soğan var. onların günden güne büyüdüğünü görmek, her sabah elimin toprağa yeşilliğe değmesi huzur veriyor. 
  • Ben cherrry domates ekmiştim fide halini. Şu anda 4-5 tane domatesim kızardı, olgunlaştı bile. Büyük bir leğen içerisine patates ektim bir de, henüz bi geliişme yok, tarım konusunda deneysel çalışmalar yapıyorum kendimce ama sebze meyvelerle uğraşmak dinlendiriyor beni. Elimdeki tohumlardan tere, dereotu, maydanoz, roka ve süs biberi ektim. Hepsi filizlendiler ama henüz oldukça küçükler. Biraz daha büyüdükleri zaman onların da fotoğrafını koyarım belki.
  • İnternette daha doğrusu instagramda #kenttarımı ,  #urbanfarming diye arattığınız zaman balkon sebzeciliği konusunda pek çok paylaşım görebilirsiniz. Ben de ordan görüp birşeyler esinleniyorum. Geçenlerde İbeking'in havuç ektiğini ve aldığı ilk hasatı görünce hazır elimde tohum varken ben de ekeyim dedim ve derince bir saksıya birkaç adet havuç tohumu ektim, şimdi ilk filizlerini verdiler. Küçükken tarladan taze havuç söktüğüm zamanı hatırlıyorum, kokusu hala aklımdadır, o yüzden belki havuç konusunda bu kadar heveslendim. İlk hasatımı alacağım zamanı heyecanla bekliyorum ben de.
  • Geçen sene arkadaşımın verdiği karanfilin saksısını bu sene değiştirdim, artık kurumaya başlamıştı, umarım kurtarabilirim diye düşünüyordum. Yeni saksıya geçince karanfiller serpilip büyüdü, hatta bir kaç tane çiçek açtı hemen ve o kadar güzel kokuyorlar ki anlatamam :) Diğer bir çiçeğim ise sevdiceğin aldığı siklomen. Benimkinin bir süre sonra çiçekleri döküldü hatta bitkinin kendisi de çürümek üzereydi, onun da saksısını değiştirince en azında artık yaprakları duruyor ama artık çiçek vermez bu sene sanırım. Hani bazı insanlar vardır, onların elinde, evinde bitkiler daha bir serpilir, ben nedense onlardan değilim sanıyorum ama inatla bitki yetiştirmeye davam edeceğim 
  • Agustos geldiğinde bu çiçek ve sabzelerin arasında balkkon keyfi yapmak, çayımı-kahvemi yudumlarken kitabımı okumak heyecanla beklediğim, gerçekleşmesini istediğim hayalim.
  • Bunun dışında evi toparlamaya, organize etmeye çalışıyorum, 10-15 gün içinde aynı binada başka bir daireye taşınıcam o yüzden bir yanda da toparlanmaya yıkanacak eşyaları yıkayıp kaldırmaya çalışıyorum. Taşınma işi biraz zahmetli olduğundan bir sonraki yazı biraz geç gelebilir, belki yani yazıyı yeni evimden yazarım artık. Bu arada ara verdiğim kitap okumalarına başladım yeniden, üzerimdeki ölü toprağını atmaya çalışıyorum. Tatil planları yapıyorum bir yandan, yurt dışı tatili çok istiyordum bu sene kardeşimle birlikte ama onun pasaportuyla ilgili çıkan bi sorun yüzünden alamadı pasaportunu, bu yüzden yurtdışı tatil planlarımız suya düştü, belki birkaç günlüğüne yurtiçinde bir yerlere kaçabilirim.
  • Belki hazır yıllık izne çıkmak üzereyken spora başlarım, hep yapmayı istediğim ama sürekli ertelediğim bir şey spor. Aslında yakınlarda olsa yogaya gitme niyetim var ama malesef sporla yetinmem gerek şimdilik.
 
  • Bunların dışında bugün kardeşimle uzun zamandır elimizde olan Lady Diana'nın hayatını anlatan Naomi Watts'ın oynadığı DIANA filmini izledik. Benim için Diana prensesliğe en çok yakışan  isimlerden birisi ve öldüğü zaman çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Bu açıdan filmden
    etkilendiğimi söyleyebilirim ve aslında bilmediğim bir kaç gerçeği de öğrenmiş oldum böylece. Ama daha güzel bir film çekilebilirdi belki de, yaşadığı dönemde zamanının en güçlü kadını olan Lady Diana için biraz sönük kalmış bu film.


  • Son olarak yeni başladığım kitabımdan bahsetmek istiyorum. Tesla'nın Kutusu, yazarı Samantha Hurt. Ünlü bilim adamı Nicola Tesla'nın hayatından esinlenerek yazılmış bir roman, bildiğim kadarıyla otobiyografik bir roman değil ama henüz başlardayım o yüzden emin değilim. Tesla hakkında bilgisi olmayanlar için, Edison ile aynı dönemde yaşamışlar ve Tesla Edison'un kendi fikirlerini çalarak ünlü olduğunu söyleyerek insanlara küsmüş ve yalnız ve aç bir halde hayata veda etmiş, yaşarken kıymeti anlaşılamamış büyük bir mucit. Hatta Prestij adlı Christopher Nolan'ın filminde (benim izlediğim en iyi film sıralamasında birinci sırada yer alır)
    hatırlarsanız iki sihirbaz (sihirbazlardan biri Christian Bale, diğer Hugh Jackman )birbirleriyle yarışa giriyorlar ve Hugh Jackman Bale'i yenmek için mucit Nicola Tesla'nın yanına gidip kendisinden bir makine yapmasını rica ediyor. Bu filmi izleyenler Tesla'nın ne gibi icatlarla uğraştığı konusunda fikir sahibi olabilirler. Alttaki resim Prestij filminden bir sahne. Sağdaki ilk kişi Tesla'nın yardımcısı, ortadaki kişi Nicola Tesla'yı filmde canlandıran oyuncu, soldaki kişi de Hugh Jackman tabii ki.
    Tesla'dan bu kadar çok bahsetmişken bir de bu bilim adamının kendi fotoğrafını koymadan geçersek ayıp olur.
                                                                    Nicola Tesla
  • Ben kitabı 2010 yılında Kocaeli Kitap Fuarı'ndan almıştım, okumak şimdi nasip oldu, sonunu nasıl getirecekler, nasıl bir kurgusu var merak ediyorum.
  • Şimdilik benden bu kadar. Herkese enerjisi yüksek bir hafta diliyorum, görüşmek üzere..

11 Temmuz 2014 Cuma

Girne Amerikan Üniversitesi ile Kıbrıs’ı Kazan, Kıbrıs ve İngiltere’de oku!

Girne Amerikan Üniversitesi, "Kıbrıs’ı Kazan, Kıbrıs ve İngiltere’de Oku" sloganı ile bütünleşen ve yurtdışı kampüsleriyle de öğrencilerine üç farklı kıtada eğitim fırsatı sunan öncü bir üniversite.
Eğitimde mobiliteye verdiği önem ve uluslararasılaşma sürecinin bir göstergesi olarak Girne Amerikan Üniversitesi; İngiltere, ABD ve Hong Kong’dan sonra küresel kampüslerine bir yenisini ekleyerek Türkiye’de İstanbul yerleşkesini hizmete açmıştır. Bu süreçte Girne Amerikan Üniversitesi, öğrencilerine 3 farklı kıtada eğitim imkânı sunmakta ve "Üç Kıta Tek Üniversite" sloganı ile de bir dünya üniversitesi olma noktasında bir hareketlilik içerisinde olduğunu kanıtlamaktadır.
Kazandıkları ÖSYM bursları ile GAÜ’ye yerleşen öğrenciler, Girne Amerikan Üniversitesi’nin yurtdışı yerleşkelerinde aynı burslarla ve ek ücret ödemeden programlarıyla uyumlu dersler yada ELA’da (English Language Academy) İngilizce dil eğitimi alıyor; geri döndüklerinde ise yurtdışında aldıkları dersleri GAÜ programlarındaki ders yükümlülükleri yerine saydırarak eğitimlerine devam edebiliyorlar.
Eğitimde 30 Yıl...
Geçtiğimiz günlerde görkemli bir törenle 30. Onur Yılı’nı kutlayan Girne Amerikan Üniversitesi için bu sene oldukça özel bir yıl. GAÜ, 2014-2015 Akademik Yılında tam 2260 yeni öğrencisine 7 yıl boyunca kesintisiz ÖSYM Bursu verecek.
GAÜ sosyal ağlarda da çok aktif; bu sene tercih dönemi boyunca facebook.com/girneamerican üzerinden tüm kampüsler ve öğrenci hayatı ile ilgili herşeyi paylaşıyorlar ve tüm sorulara resmi sayfa üzerinden cevap veriyorlar. Twitter takipcilerini de unutmamışlar @girneamerican üzerinden en güncel paylaşımları takip edebilirsiniz.
GAÜ, şu anda küresel dünyanın yükselen meslekleri Denizcilik, Havacılık, Sahne Sanatları, Hukuk, İleri Mühendislik Disiplinleri, Güzel Sanatlar, Mimarlık, İç Mimarlık, Uluslararası İşletme, Uluslararası İlişkiler, Psikoloji, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik, Türkçe Hukuk, Çin Dili ve Edebiyatı, Gastronomi ve Mutfak Sanatları, Sınıf Öğretmenliği, Sağlık Yönetimi, Ergoterapi, Enerji Sistemleri Mühendisliği, Ebelik, İnşaat Mühendisliği ve Sivil Havacılık Ulaştırma İşletmeciliği, Pilotaj gibi programları barındıran; 9 Fakülte, 6 Yüksekokul, 2 Enstitü ve  2 Meslek Yüksekokulu’nda olmak üzere , 69 Lisans 21 Önlisans 48 Yükseklisans ve 17 Doktora programı sunmakta.
GAÜ’den saygın dünya üniversiteleri ile akademik işbirliği ve değişim programları fırsatı!
Girne Amerikan Üniversitesi, kampüsleri ve 200’ü aşkın dünya üniversitesiyle sürdürdüğü öğrenci değişim programları kapsamında, öğrencilerine yaşam boyu hatırlayacakları deneyimlerin kapılarını açmakta.
Uluslararası Denklik ve Tanınma
Girne Amerikan Üniversitesi sağladığı eğitimin kalitesini sürekli olarak geliştirmek için akreditasyonlarını ve üyeliklerini yenilemektedir. GAÜ yerel olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordınasyon Kurulu YÖDAK ve Türkiye Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından tanınmaktadır. Ayrıca dünyanın bir çok saygın denklik kurullarından akredite olan GAÜ’nün bir çok uluslararası üyeliği de bulunmaktadır.
Girne Amerikan Üniversitesi Eduniversal’ın En İyi Üniversiteler sıralamasında yer almaktadır. Avrupa Birliği Yükseköğretim Sistemi içerisinde üniversite eğitimini denetleyen uluslararası eğitim kuruluşu Eduniversal, 153 ülkeden 12 bin yükseklisans programının incelenmesi ve 100 bin öğrenci ile yaptığı “En İyi Yükseklisans Eğitimi Veren Üniversiteler” araştırmasının sonuç raporuna göre GAÜ "En İyi Yükseklisans Eğitimi Veren İlk 100 Üniversite" arasında gösterilmektedir.
GAÜ, YÖK onaylı programlarıyla geleceğin pilotlarını yetiştiriyor
4 yıllık Pilotaj eğitimi alan öğrenciler, GAÜ İstanbul Yerleşkesi Uluslararası Havacılık Akademisi’nde similatör ve uçuş derslerini tamamlayarak Pilot olma hakkını kazanıyorlar. GAÜ’nün, uluslararası standartlarda verdiği eğitimle yetiştirdiği öğrenciler, önümüzdeki 20 yılın en gözde mesleklerinden biri olan havacılık sektöründe kolaylıkla iş bulabilecekler.
Kıbrıs, dünyanın en güzel adalarından biri!
Kıbrıs Dünya’nın en güzel adalarındandır ve iklimi sayesinde bir tatil ülkesinde eğitim alma şansınız var, üniversite kampüsü plajlara çok yakın mesafede bulunmakta ve kampüse çok renkli bir yaşam hakim. GAÜ, adanın en turistik sahil kenti olan Girne’de kendisine özel plaj ve uygulamalı 5 yıldızlı oteli ile öğrencilerine eşi benzeri olmayan bir eğitim fırsatı sunmaktadır.
Peki kampüste hayat mı nasıl? Tanıtım filmleri için youtube.com/girneamerican ve vimeo.com/girneamerican
Bir boomads advertorial içeriğidir.

29 Nisan 2014 Salı

Bir dizi - Bir kitap


  • Son zamanlarda kitap okuyamadığımı, elime aldığımı da bir türlü bitiremediğimi söylemiştim. Sonunda şeytanın bacağını kırmış olabilirim, belki de kırmamışımdır ve bu durum geçicidir, şimdilik bilemiyorum :)
                                                             

  • D&R'da kitabı elime alıp arkasını okur okumaz bu kitabı mutlaka okumalıyım demiştim, hatta bir tane de o anda birlikte alışveriş yaptığımız yakın arkadaşım için almıştım. Bu aralar nöbetlerden fırsat bulunca hemen elime alıp bir solukta okudum. Çok keyifli ve bir yandan gülüp bir yandan altını çize çize bitirdim kitabı. Türkiye'de belli bir yaşa gelen kadınların evlenmek üzerine nasıl programlandıklarını, bunu nasıl saplantı haline getirdiklerini tam anlamıyla anlatmış yazar. Okurken evet bu tam da böyle oluyor diyorsunuz. Kadın-erkek ilişkilerine ve aileler üzerine keyifli bir roman olmuş, her kadına şiddetle tavsiye ediyorum, okurken acayip keyif aldım, ben kitabın ikincisinin de çıkacağını düşünüyorum,çünkü bir anda bitiyor kitap, umarım yazar beni duyar da ikinci kitabını da yayınlar :)
                                                                 

  • Diğer bir konu ise beni meraklandıran bir dizi haberi. Başrollerinde Clive Owen'ın oynayacağı iki yüzyıl önce tıp mesleğinin ne zorluklarla icra edildiğini anlatan bir cerrahın ve hemşirelerin hikayesi. 10 bölümlük mini bir dizi olarak yaz aylarında yayınlanacakmış. Daha fazla bilgi ve videolar için şuraya lütfen.
                                                                                 
                                                                                         
                                                                                        

  • Diziler hakkında henüz başlamadığım ama yazmaya niyetlendiğim dolu dolu bir post var aklımda. Malum Game of Thrones ve Da Vinci's Demons başladı. Once Upon A Time ve Elementary de bir yandan devam ediyor. Fırsat bulabilirsem bir sonra ki yazıda onlarla ilgili olsun.

30 Ocak 2014 Perşembe

Aashiqui



Bu filmi ve müziklerini yazmasam olmazdı, evet.
Son zamanlarda vizyona giren neredeyse bütün filmleri izlemiş olsamda, onları yazmak için böylesine bir istek duymadım hiç.
Oturupta bir hint filmini bu kadar severek anlatacağımı da düşünmezdim ama oldu işte.
Aslında filmi izlemeden önce de filmin müziklerini ara sıra dinliyordum ama izledikten sonra dinlemesi ayrı bir keyifmiş.

Filmin kendisi zaten çok hoş ama müzikleri için mutlaka izlenmesi gereken bir film.
2013 yapımı bir film bildiğim kadarıyla 'Aashiqui', türkçesi AŞK.
Eskiden çok iyi işler yapmış ama daha sonra şöhreti kaldıramamış ve alkol sorunu olan, bu yüzden de her şeyini kaybetme noktasına gelmiş erkek şarkıcı ile, ünlü bir şarkıcı olmak isteyen ama bu fırsatı bir türlü bulamamış kızımızı ve sonrasında aralarında gelişen aşkı konu alıyor film.
Baştan sona çok duygusal, zaten müzik hiç eksik olmuyor, iyice mest oluyorsunuz :)
Neyse burada amaç filmi anlatmak değil zaten, sizinle müzikleri paylaşmak.

En en en sevdiğim, ve dinledikçe insanı depresyona sokan, fonda yağmur sesleri, elde sigara, düşüncelere dalmışken açılıp dinlenesi, ya da dinledikçe düşüncelere daldıran şarkımız şu :


İkinci en çok sevdiğim, filmin sonunda çalan şarkılardan birisi, bugün makale çevirirken bütün gün bu şarkıyı dinleyip durdum.

Sıradaki şarkının da hem erkek hem de kadın vokallerin söylediği versiyonu var ve ikisi de birbirinde güzel. Hele kadın vokalin söylediği çok etkileyici, bir insanın nasıl bu kadar ince sesi olabiliri yaw :)



Son şarkı da geçen sene sürekli dinlediğim şarkıları olsun.


Bu kadar filmle ilgili görüntüden sonra filmi izlemiş gibi oluyorsunuz evet ama izlemesi ayrı bir keyif bence. 
Öyle aman aman girift konular, olaylar yok, çok basit bir konusu var filmin ama oyunculuklar çok masumane ve şarkılarla film güzelleştirilmiş.
Kendinizi hüzünlü hissettiğinizde oturup iyice duygusala bağlamak istediğinizde çayınızı alıp açın izleyin filmi, sonra gelip bana teşekkür edersiniz, ya da etmezsiniz siz bilirsiniz :)
Kalın hoşça..

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...